Miras Avukatı

Muvazaa Nedir?

Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur (TBK m.1). Sözleşmenin kurulması aşamasında taraflar iradeleri ile dışa vurdukları beyanları arasında bilerek uygunsuzluk meydana getirebilirler. Bu halde muvazaanın varlığından söz edilir. Muvazaa vaz’ kökünden türetilmiş bir kelime olup; bahse girişmek, asıl maksadı gizleyerek gerçeğe uygun olmayan hareket ve işlemlerde bulunmak anlamlarına gelir. Muvazaa doktrinde farklı şekillerde tanımlanmıştır. Muvazaanın farklı tanımlarının yapılmasının nedeni muvazaanın tarifi, kapsamı, hüküm ve sonuçları hakkında gerek bilimsel alanda gerekse uygulamada tam bir görüş birliğinin bulunmamasıdır.

İstanbul Miras Avukatı Cem Akar

Muris Muvazaası Nedir?

Muris muvazaası artık hayatta olmayan miras bırakanın, sağlığında bir veya birden fazla mirasçıdan mal kaçırmak adına yaptığı veya mirasçılar arasından bir veya birden fazlasını diğerlerine kıyasla kayırmak adına yapmış olduğu şüpheli işlemlerdir.
Muris muvazaasının varlığı için bir takım mirasçıları zarara uğratma durumu içermesi, işleminin tarafı olmayan diğer mirasçıları kandırmak/aldatmak için görünüşte geçerli görünen bir işlem olması, şüpheli işlemin karşı tarafıyla muris arasında gizli bir anlaşma olması gerekir.
Miras bırakanın sağlığında yapmış olduğu mirasçıları zarara uğratmak amacı içeren işlemler muvazaa davalarıyla iptal edilmektedir.

Mirasçılar arasındaki paylaşımı etkilemek amacıyla gerçekleştirilen muris muvazaası, mirasçıların haklarını korumak için hukuki yollarla çözümlenebilir. Tapu iptal ve tescil davası ise taşınmaz malların üzerindeki mülkiyet gibi hakların düzenlendiği tapu sicilindeki kayıtların değiştirilmesi veya düzenlenmesi talebi ile açılan bir davadır. Muris muvazaası sebebiyle tapu iptal ve tescil davası ise bir taşınmaz malın mirasçılardan birine veya mirasçılara ait olacak mülkiyet haklarının üçüncü bir kişiye geçirildiği hallerde ortaya çıkabilmektedir.
Muris muvazaası nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davası, mirasçıların tapu kaydının iptalini ve kendi miras haklarının tescil edilmesini talep etmelerine dayanmaktadır. Bu davada asıl olan murisin gerçek iradesini ortaya çıkarmak, yanıltıcı işlemi tespit etmek ve tapu kaydının iptal edilerek mirasçıların haklarını korumaktır.
Bu davanın konusunu tapulu taşınmazlar oluşturmaktadır. Tapusuz taşınmazlar hukuken taşınır mal niteliğini oluşturduğundan üzerindeki zilyetlikten ibaret olan hakkın devrine ilişkin gizli sözleşme hiçbir şekil şartına bağlı değildir.

Yargıtay Kararı

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ
E. 2016/11759
K. 2019/4621
T. 16.9.2019

* MURİS MUVAZAASI HUKUKSAL NEDENİNE DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİLİ ( Taşınmazların Tapu Kayıtlarının İptali ile Mirasçılar Adına Payları Oranında Tesciline Karar Verilmesi İstenildiği Halde Mirasçılardan Belirtilenin Davada Yer Almadığı Dikkate Alındığında Taraf Teşkili Yapılmadan Sonuca Gidildiği – Davaya Katılmayan Mirasçının Olurunun Alınması ya da İlgilinin Terekesi İçin Terekeye Temsilci Tayin Ettirilerek Temsilci Huzuru ile Davanın Görülmesi ile Taraf Teşkili Sağlanıp İşin Esası İncelenerek Karar Verilmesi Gerektiği )

* TEMLİĞİN AMACININ TESPİTİ ( Sözleşmeye Dayalı Bir Temlikin de Muvazaa ile İlletli Olduğunun İleri Sürülmesinin Her Zaman Mümkün Olduğu – Muvazaa İrade ile Beyan Arasında Kasten Yaratılan Aykırılık Olarak Tanımlanabilecek Olup Tarafların Akitteki Gerçek ve Müşterek Amaçlarının Saptanması Gerektiği/Bakım Alacaklısının Temliki İşlemde Bakıp Gözetilme Koşulunu Değil de Bir Başka Amacı Gerçekleştirme İradesini Taşıdığı Belirlenirse Akdin İvazlı Olduğundan Söz Edilemeyecek Olup Akitte Bağış Amacının Üstün Tutulduğu Sonucuna Varılacağı )

* ÖLÜNCEYE KADAR BAKIP GÖZETME KARŞILIĞI YAPILAN TEMLİKİN MUVAZAA İLE İLLETLİ OLUP OLMADIĞININ BELİRLENMESİ ( Sözleşme Tarihinde Murisin Yaşı Fiziki ve Genel Sağlık Durumu Aile Koşulları ve İlişkileri Elinde Bulunan Mal Varlığının Miktarı Temlik Edilen Malın Tüm Mamelekine Oranı Bunun Makul Karşılanabilecek Bir Sınırda Kalıp Kalmadığı Gibi Bilgi ve Olguların Göz Önünde Tutulması Gerektiği – Olayda Hüküm Kurmaya Elverişli Araştırma Yapılmadan Karar Verilmiş Olması Hatalı Olup Kararın Bozulması Gerektiği )

6098/m.19, 611, 640

ÖZET: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir. Olayda; çekişme konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile mirasçılar adına payları oranında tesciline karar verilmesi istenildiği halde, mirasçılardan belirtilenin davada yer almadığı dikkate alındığında usulüne uygun taraf teşkili yapılmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, öncelikle davaya katılmayan mirasçının olurunun alınması ya da ilgilinin terekesi için terekeye temsilci tayin ettirilerek temsilci huzuru ile davanın görülmesi ile taraf teşkilinin eksiksiz olarak sağlanmasından sonra işin esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde, sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunu değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse, bu takdirde akdin ivazlı olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır.

Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir. Olayda, hüküm kurmaya elverişli araştırma yapılmadan karar verilmiş olması nedeniyle kararın bozulması gerekir.

DAVA: Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakiminin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.

Davacı, mirasbırakan babası …’nın 5 ve 32 parsel sayılı taşınmazları tek erkek torunu olan davalıya mal kaçırma amacıyla ölünceye kadar bakma akdi ile muvazaalı olarak temlik ettiğini, mirasbırakanın bakıma muhtaç olmadığını ve sözleşmeden 9 gün sonra öldüğünü, davalının da mirasbırakana bakmadığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile mirasçılar adına payları oranında tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, ölünceye kadar bakma akdinin mirasbırakan dedesinin isteği ile yapıldığını, bakım alacaklısının bakıma muhtaç olmasının şart olmadığını, mirasbırakanın mirasçılarına hatırı sayılır bir mal varlığı bıraktığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, ölünceye kadar bakma akdinin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’nın 29.12.2010 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak oğulları … ve …’ın kaldığı, mirasbırakanın 5 ve 32 parsel sayılı taşınmazları … Noterliğinin 20.12.2010 tarihli ve 1572 yevmiye numaralı ölünceye kadar bakma akdi ile torunu olan …’e temlik ettiği, taşınmazların 07.01.2011 tarihinde akitsiz tescil istemi ile … adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 701 ila 703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK’nin 701. maddesinde (…Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.

TMK’nin 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının (onaylarının) alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir (11.10.1982 tarihli 1982/3-2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Nitekim, bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.

Somut olayda; çekişme konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile mirasçılar adına payları oranında tesciline karar verilmesi istenildiği halde, … mirasçılarından …’ın davada yer almadığı dikkate alındığında usulüne uygun taraf teşkili yapılmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, öncelikle davaya katılmayan mirasçı …’ın olurunun alınması ya da TMK’nun 640. maddesi uyarınca …’in terekesi için terekeye temsilci tayin ettirilerek temsilci huzuru ile davanın görülmesi ile taraf teşkilinin eksiksiz olarak sağlanmasından sonra işin esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir.

Diğer taraftan, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (6098 Sayılı Türk Borçlar Yasasının 611. maddesi). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer (6098 Sayılı Türk Borçlar Yasasının 614. maddesi).

Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi yaşama süresince bakımı gerektiren ve rastlantıya (tesadüfe) bağlı bir sözleşme türü olup TBK’nin 611. maddesi bakım alacaklısı yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörmemiştir. Bu bakımdan bakım alacaklısının akit anında özel bakıma muhtaç durumda olmasını aramak kanunda bulunmayan bir unsur ilave etmek olur.

Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır (6098 Sayılı Türk Borçlar Yasasının 19. maddesi). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunu değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 01.04.1974 gün ve 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.

Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.

Kabule göre de, yukarıdaki ilkeler ve açıklamalar göz ardı edilerek hüküm kurmaya elverişli araştırma yapılmadan karar verilmiş olması da doğru değildir.

SONUÇ: Davalının, değinilen nedenden ötürü yerinde bulunan temyiz itirazının kabulüyle, hükmün (6100 Sayılı Kanun’un geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK’ un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Miras Paylaşımı

Miras, miras bırakanın ölümü ile açılır. Terekede intikale elverişli mevcut hak ve borçların, çıkarılacak ve ilave edilecek unsurların değerlendirilmesi bakımından miras bırakanın ölüm anı esas alınacaktır (TMK 575). Bir kimse hakkında gaiplik(kayıp) kararı verildiği takdirde, gaiplik(kayıplık) kararı da, ölüm gerçekleşmiş gibi sonuç doğurur (TMK 35/I). Gaiplik(kayıplık)kararının verilmesinde, gaibin(kayıbın) ölmüş olup olmadığı belirlenemediği için, gaibin (kayıbın) mirasının mirasçılara geçişi özellik arz eder (TMK 584-588). Murisi ölümü ile birlikte mirasçılar, Türk Medenî Kanunu’nun 599. maddesinin birinci fıkrası gereği, mirası bir bütün olarak kazanırlar ve murisin ölümü ile birlikte mirasçılar arasında bir ortaklık ilişkisi doğar. Murisin mirasçılarının oluşturduğu bu ortaklık ‘miras ortaklığı’ olarak adlandırılır (TMK 640). Miras ortaklığına dâhil olan mirasçılar, murisin ölümü ile mirastaki intikale elverişli tüm değerler üzerinde elbirliği ile hak sahibi olurlar. Mirastaki borçlar bakımından ise, zincirleme olarak borçluluk söz konusu olur (TMK 641). Miras ortaklığının söz konusu olabilmesi ve terekenin paylaşılmasının gündeme gelebilmesi için, murisin birden fazla mirasçısının bulunması gerekir. Wolf tarafından da ifade edildiği üzere, birden fazla mirasçının varlığı, miras ortaklığının oluşmasının öznel şartını teşkil eder. Mirasçılar, yasal veya atanmış mirasçı olabilirler (TMK 599/III). Miras ortaklığının teşkili bakımından, birden fazla mirasçının bulunmasının yanı sıra aranan bir diğer şart, terekede aktif değerlerin bulunmasıdır. Miras bırakanın, geride paylaşmaya konu olacak bir malvarlığı bırakmış olması, miras ortaklığının nesnel şartını oluştur. Miras ortaklığının tüzel kişiliği yoktur. Miras ortaklığında mirasçılar veya mahkeme tarafından başka bir düzenleme öngörülmemişse, işlemler, bütün mirasçıların katılımı ile veya rızası ile yapılır. Miras ortaklığında, mirasçılar arasında, kişisel ve sıkı bir bağlılık bulunur. Mirasçılar arasındaki
bu bağlılık, hısımlıktan veya murisin yaptığı ölüme bağlı tasarrufla murisin mirasçısı olmaktan doğar. Miras ortaklığı kanundan doğar ve geçici bir ortaklıktır. Mirasçılardan her birinin hakkı mirasın tamamı üzerindedir ve paylar belli değildir ve mirasçıların da, kural olarak, mirasa ilişkin işlemleri birlikte yapmaları mecburidir. Mirasçılardan her biri, mirasın paylaşılmasından önce miras payını devredebilir (TMK m. 677). Miras ortaklığında, ortaklık konusu malların iktisadî değeri yanında, manevî değerleri de olabilir. Miras ortaklığının konusu, paylaşılmamış mirastır. Bu miras, murisin intikale elverişli olan hak, borç ve hukukî ilişkilerin bütünden oluştuğundan, sayılan hususlar miras ortaklığının konusunu oluşturacaktır. Miras ortaklığına dâhil mirasçılar arasında elbirliği ile hak sahipliği ilişkisi bulunduğundan, miras paylaşmaya kadar, mirasçıların kişisel malvarlıklarından ayrı ve başlı başına bir malvarlığı karakteri taşır.

Miras Paylaşımı Yargıtay Kararı

15.03.2021 2019/4292 2021/2710

YARGITAY 17. HUKUK DAIRESI

“İçtihat Metni” MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi -K A R A R- Dava konusu taşınmazların davalı borçlu tarafından diğer davalılara miras paylaşımı nedeniyle 19/04/2011 tarihinde rızai taksim sonucu devredildiği iddia edildiğinden; 19/04/2011 tarihinde davalılar arasında düzenlenen miras taksim sözleşmesi ve bu miras taksim sözleşmesine dayanak belgelerin ilgili tapu sicil müdürlüğünden istenerek dosyaya eklendikten sonra temyiz incelemesi yapılmak üzere gönderilmesi için dosyanın yerel mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE 15/03/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Mirasın Reddi

Miras hukukunda mirasın yasal ve atanmış mirasçılara geçişi bakımından devir ilkesi benimsenmiştir. Devir ilkesine göre, miras, murisn ölümü ile mirasçılara hemen ve kanunen geçmektedir. Bu husus, Medenî Kanun’un 599’uncu maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, mirasçılar, murisin ölümü ile mirası bir bütün olarak kanun gereğince kazanırlar. Hükümden de anlaşıldığı üzere, devir olan yasal ve atanmış mirasçıların mirası kazanmaları için kural olarak bir irade açıklamasında bulunmaları gerekli değildir.
Yine küllî halefiyet (devir) ilkesinin bir sonucu olarak, murisin ölümü ile miras, bir bütün olarak mirasçılara geçer. Bir başka ifade ile, murisin miras yolu ile intikali mümkün malvarlığı değerlerinin (taşınırlar, taşınmazlar, haklar, alacaklar) yanında borçları da derhal ve kanunen mirasçılara geçmektedir. Çünkü bu konuya ilişkin Medenî Kanun’un 599/II’nci maddesinde, mirasçıların, murisin birebir haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki haizliğini doğrudan doğruya kazanacakları ve murisin borçlarından kişisel olarak sorumlu olacakları ifade edilmiştir. Netice itibariyle, küllî halefiyet (devir) ilkesinin sonucu olarak, murisin hak ve borçları kanunen ve derhal mirasçılara geçmekte ve mirasçılar borçlardan yalnızca miras mevcudu ile değil, ayrıca kendi malvarlıkları ile de sorumlu olmaktadırlar. Bunun neticesinde miras aktiflerinin pasiflerini karşılamaya yetmediği hallerde, mirasçılar ekonomik açıdan güç durumlarla karşı karşıya kalabileceklerdir. Bu durumu dikkate alan kanun koyucu, küllî halefiyet (devir) ilkesinin hür iradenin getirdiği sınırlamanın geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılmasını mümkün kılmak ve mirasçıları, murisin borçlarından sorumlu olmaktan kurtarmak amacıyla mirasın reddi kurumunu düzenlemiştir. Medenî Kanun’un 605 vd. maddelerinde düzenlenmiş olan mirasın reddi, yasal veya atanmış mirasçının kendilerine geçmiş olan mirası kabul etmemek hususundaki irade açıklamalarıdır. “Ret hakkı” kenar başlığını taşıyan Medenî Kanun’un 605’inci maddesine göre, mirası ret hakkına sahip olanlar yasal ve atanmış mirasçılardır. Mirasın reddi, ancak mirasın mirasçıya geçmesinden, yani murisin ölümünden sonra söz konusu olabilir. Murisin sağlığında mirasçılık sıfatını kazanmak istemeyen mirasçı, ancak mirastan feragat (bırakma, ayrılma) sözleşmesi yapabilir. Medenî Kanunumuz bakımından mirasın reddi, ya mirasçıların bu yöndeki irade açıklamasından ya da kanunun öngördüğü bir karineden kaynaklanabilir. Birinci halde “gerçek ret” , ikinci halde ise, “hükmî redden” söz edilir.

Yargıtay Kararı

18.09.2014 2014/18666 2014/16349

YARGITAY 8. HUKUK DAIRESI

“İçtihat Metni”MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi DAVA TÜRÜ :Mirasın gerçek reddi KARAR Mirasın reddi isteğinde bulunan davacıların, Av. …’a verdikleri vekaletnamelerde ‘’ mirasın reddi’’ yetkisini içeren tümce yer almadığından; TMK’nun velayet, vesayet ve miras hükümlerinin uygulanmasına ilişkin Tüzüğün 39/2. fıkrası gereğince mirasın reddi  yetkisini içeren vekaletnameleri ibraz etmesi için süre verilmesi veya mirasin reddi konusunda davacıların muvafakatlarının alınması, bunlarla ilgili belgelerin dosya arasına konulması, ondan sonra temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Yerel Mahkemesi’ne GERİ ÇEVRİLMESİNE, 18.09.2014 tarihde oybirliğiyle karar verildi.

Terekenin Tespiti

  1. Genel olarak Mirasın paylaşılabilmesi için miras ortaklığında yer alan unsurların tespiti gerekir. Bu unsurlar murisin ölümüyle miras ortaklığına geçen haklar, borçlar ve tüm hukuki ilişkilerdir (tereke). Ancak, murisin ölümüyle miras ortaklığına geçen bu unsurlar her zaman paylaşmanın konusu olan terekeyi oluşturmazlar. Paylaşmadan önce bir kısım mal ve hakların terekeden çıkarılması ya da ona eklenmesi söz konusu olabilir. Diğer taraftan, murisin terekesi belirlenirken, murisin malvarlığının bağlantılı olduğu diğer malvarlıklarından ayrılması da zorunludur. Bu ayırımdan sonra, ortaya çıkan malvarlığının aktif ve pasifleri belirlenerek tereke tespit edilmiş olur.
    • Aktifin Belirlenmesi: Denkleştirme konusu alacaklar (TMK m. 669), paylaşma anına kadar terekede meydana gelen artışlar (semereler, ortaklığın idaresi sırasında veya ikame yoluyla terekeye giren değerler ve hayat sigortalarından doğan talep hakları murisin ölümüyle mirasçılara geçen terekenin aktif unsurlarına eklenir. Murisin sağlar arası kazandırmalarda bulunmuş ve bu kazandırmalar saklı paylı mirasçıların saklı payını ihlal etmiş ise, bu kazandırmalardan indirilen değerler, indirimi isteyen mirasçıya ait olup, paylaşma konusu tereke içinde yer almaz .
    • Pasifin Belirlenmesi: Murisin ölümüyle ona ait tüm borçlar terekeye geçer. Ayrıca, cenaze giderleri (TMK m. 507/f.2), terekenin mühürlenmesi ve yazım giderleri (TMK m. 589), muris ile birlikte yaşayan ve onun tarafından bakılan kimselerin üç aylık geçim giderleri (TMK m. 645); mirasçılar arasında cenin bulunuyorsa, onun muhtaç annesinin doğuma kadar terekeden geçim giderlerinin karşılanması yönündeki hakkı (TMK m. 643), vasiyetnamenin açılmasına ilişkin giderler (TMK m. 597), vasiyeti yerine getirme görevlisine ödenecek ücret (TMK m. 550/f.4), terekenin resmi yöneticisine ödenecek ücret (TMK m. 592/f.4), resmi defter tutma giderleri (TMK m. 623/f.2), eğitim ve öğrenimini tamamlamamış olan veya sakatlığı bulunan çocuklara yapılacak ödeme (TMK m. 674/f.2), ergin çocuklar ile torunlara verilecek uygun nitelikteki tazminat (bu yüzden terekenin borç ödemeden acze düşmemesi kaydıyla) (TMK m. 641/f.2) kanunda belirtilen mirasın ortaklığa intikalinden doğan borçlardır. Ayrıca, murise ait bir işletmenin mirasçılar tarafından yürütülmesi sebebiyle ortaya çıkan yükümlülükler ve mirasçılardan birinin zaman kısıtı sebebiyle derhal yapmak zorunda olduğu terekeyi ilgilendiren işlerden doğan borçlar intikalden doğan borçlar kapsamında yer alır. Murisin saklı paylı mirasçılarının saklı pay oranlarını ihlal etmeyen vasiyetleri, mükellefiyetleri, yüklemeleri ve vakıf kurma yönündeki irade açıklamaları paylaşma konusu terekenin pasifinde yer alan kazandırmalardır297 . Mirasçılardan her biri, tereke borçlarının paylaşmadan önce ödenmesini veya güvenceye bağlanmasını isteyebilir (TMK m. 649/f.3). Bu talebin ileri sürülmesi halinde tereke borçları belirlenerek, bunların ödenmesi ya da güvenceye bağlanması gerçekleşmeden paylaşmaya geçilemeyecektir.

Mirasçıların Miras Paylarının Belirlenmesi

TMK m. 598’de yasal mirasçılara, atanmış mirasçılara ve vasiyet alacaklılarına bu sıfatlarını gösteren resmi bir belgeyi sulh mahkemesinden talep edebilecekleri öngörülmüştür. Yasal mirasçının talebiyle karşılaşan mahkeme ilgili nüfus müdürlüğe göndereceği yazı ile muris yakınlarına ve yakınlık derecelerine ilişkin bilgilerin gönderilmesini talep ederek, kendisine ulaşan bilgiler çerçevesinde murisin mirasçılarını ve miras paylarını belirleyerek, mirasçılık belgesini talepte bulunan mirasçıya verir. Mirasçılık belgesinde yazılı olan bilgilere karşı dava açma hakkının saklı olduğu da belirtilmelidir. Atanmış mirasçının ya da vasiyet alacaklısının mirasçılık belgesi talep etmesi halinde ise, mahkemece diğer mirasçılara ve vasiyet alacaklılarına bildirimde bulunularak itirazda bulunmak üzere bir aylık süre verilecek, bu süre içinde bir itirazda bulunulmaması halinde talepte bulunanlara mirasçılık belgesi verilecektir (TMK m. 598/f.2). Çekişmesiz yargı faaliyeti olan mirasçılık belgesi düzenlenmesinde hakimin re’sen araştırma ilkesi geçerli olup, hakimin davanın ispatı için gerekli bütün delilleri kendiliğinden getirtip incelenmesi gerekir. Düzenlenen bu belge, mirasçılık konusunda kesin bir hüküm oluşturmadığından bunun geçersizliği her zaman ileri sürülebilir (TMK m. 598/f.2). Bir iptal davası şeklinde ileri sürülecek olan talep, mirasçılık belgesinde hak sahibi olarak gözüken kimselere karşı ileri sürülecektir. Mirasçılık belgesinde talepte bulunan mirasçı yanında diğer mirasçılarda miras payları ile birlikte gösterilir. Böylece murisin mirasçısı oldukları ve miras payları belirlenmiş olan mirasçılar tereke unsurları üzerinde tasarrufta bulunabilme hakkını elde etmiş olurlar. Mirasçılık belgesi kimlerin mirasçı sıfatına sahip olduğunu gösterir. Paylaşma davasının görülebilmesi için, taraf ehliyetini gösteren mirasçılık belgesinin bulunması zorunludur ve hakim bu belgenin bulunup bulunmadığını re’sen araştırır. Mirasçılık belgesinin verilmesine ilişkin talepler sulh mahkemesinde görülür (TMK m. 598315; HUMK m. 8/II.b.6). Yetkili mahkeme ise, murisin yerleşim yeri mahkemesi ve mirasçılardan her birinin bulunduğu yer mahkemesidir (HUMK m. 11). Paylaşma davasında ise, görevli mahkeme dava konusunun değerine bakılmaksızın sulh hukuk mahkemesi (HUMK m. 8/II.b.2; 561), yetkili mahkeme murisin yerleşim yeri mahkemesidir (TMK m. 576; HUMK m. 11/I, b.1).
Öğretide bir görüşe göre, paylaşma davası açacak olan mirasçı, mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin talebini, nesnel dava yığılması316 şeklinde paylaşma davası ile birlikte ileri sürebilir. Mahkemece bu talep hakkında karar verilinceye kadar paylaşma işlemlerinin bekletilmesi gerekir. Paylaşma davası sırasında, davayı açan mirasçının mirasçılık belgesi almadığı veya bu dava ile birlikte mirasçılık belgesinin verilmesini talep etmediği anlaşılırsa, hakim HUMK m. 566/f.2 gereği mirasçılık belgesinin alınması için süre verir ve bu durum paylaşma davası için bir bekletici meseledir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, teknik anlamda bekletici mesele (sorun) kavramından söz edebilmek için birden fazla davanın farklı mahkemelerde derdest olması gerekir. Oysa, paylaşma davası ve bu davanın yürütülebilmesi bakımından gerekli olan mirasçılık belgesinin elde edilmesi gereği aynı mahkemede görülen bir davaya ilişkindir. Mirasçılık belgesinin iptali sebebiyle açılmış olan bir iptal davası ise paylaşma davasının görülmesi açısından bir bekletici meseledir. Paylaşma davasının esası hakkında karar alınabilmesi için mirasçılık sıfatının belgelenmesi gerekir. Bu hususun mutlaka davayı açan tarafından mahkemeden talep edilmesi şart değildir. Zira paylaşma davasında mirasçı niteliğine sahip olmak davada sıfatı karşılamaktadır. Bu yönüyle hakim kendiliğinden (paylaşma davasının esası hakkında karar verebilmek için) zorunlu olarak ilgili nüfus müdürlüğünden nüfus kayıtlarını talep etmelidir. Bunun gerçekleştirilmesi için tarafa kesin süre verilmesi de uygun değildir. Bu durumda kesin süre içinde yerine getirilmeyen hususa yönelik tarafın hakkı düşmektedir. Bu sebeple mahkemenin görev alanına giren bir konu ile ilgili olarak tarafa yükümlülük getirilmesi isabetli bir karar olarak kabul edilmemelidir.

Yargıtay Kararı

2022/3310 Esas2022/1823 Karar

ADANA 1. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
1. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/3310
KARAR NO : 2022/1823

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : DÖRTYOL SULH HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/09/2022
NUMARASI : 2022/7 ESAS
DAVA KONUSU :Tereke (Tespit İstemli)

KARAR :
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, davacılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’nın 352 ve devamı maddeleri uyarınca dosya incelendi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili ilk derece mahkemesine verdiği dava dilekçesinde özetle; davacılar kardeş olup davalılarda mirasçı olduklarını, Banka, SGK kaydı, tapu kayıtları bulunup bulunmadığının tespiti gerektiğini, mirasçılar arasında mirastan doğan bir husumet bulunduğunu, miras bırakan T4’ün tespit edilecek terekesinin müvekkilleri açısında hak kaybı oluşturacak durumlara sebebiyet vermemek adına ve terekenin bütünlüğünü korumak adına tespit edilecek tereke malları üzerine ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiştir.

Davalı T14 vekili ilk derece mahkemesine verdiği cevap dilekçesinde özetle; davacı mirasçıların talepleri zaman aşımına uğradığını, terekenin tespiti için Kanun’da öngörülen 1 ve 10 yıllık zaman aşımı sürelerinin geçtiğini bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi tarafından yapılan 23/09/2022 tarihli ara karar yargılaması sonucunda; İşbu dosyanın tespit davası olduğu, tereke mevcuduna dahil olan malvarlığı değerleri üzerinde mirasçıların elbirliği halinde malik olduğu ve bu nedenle mirasçıların tereke malvarlığı ile ilgili işlemleri birlikte yürütmeleri gerektiği anlaşıldığından, HMK 389.madde kapsamında tereke mevcudiyetine tedbir konulmasının, tarafların mülkiyet hakkını zedeleyeceği ve hukuki yarar bulunmadığı kanaatiyle tedbir talebinin reddine, yönelik karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf yoluna başvuran davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; İşbu davada, davacı müvekkilleri T2 ve T1 kardeş olup dedeleri TC Kimlik numaralı muris T4’ün 12/12/2005 tarihinde vefat ettiğini, adı verilen kişiler ve müvekkillerle birlikte on dört kişi murisin yasal mirasçıları olduğunu, murisin bilinen bir vasiyetnamesi olmadığını, taraflarınca, ilk derece mahkemesinden davacı müvekkilleri ile murisin diğer on iki yasal mirasçısı arasında mirastan doğan husumet olması nedeniyle ilk derece mahkemesince belirlenecek terekenin davacı müvekkilleri açısından hak kaybı oluşturacak durumlara sebebiyet vereceği ve terekenin bütünlüğünün korunabilmesinin tehlikeye düşeceği düşünüldüğünden bahse konu tereke üzerine tedbir konulması talep edildiği, ancak ilk derece mahkemesi olan Dörtyol Sulh Hukuk Mahkemesi 2022/7 esaslı dosyada 23/09/2022 tarihli ara kararında terekede mirasçıların elbirliği halinde malik olduğundan tereke üzerine tedbir konulmasının maliklerin mülkiyet hakkını zedeleyeceğini ve hukuki yarar bulunmadığını belirterek bu taleplerinin reddedildiğini, bu karar açıklanan nedenlerle hukuka aykırı olduğundan ilgili kararın kaldırılıp ihtiyati tedbir talebimizin kabulüne karar verilmesi gerektiğini,

– İlk derece mahkemesinin ara kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Vatandaşın, devletin yetkili organlarından, özellikle de mahkemelerden, hakkının korunmasını yerine getirmesi yönünde anayasa ile teminat altına alınan bir talep hakkı bulunduğunu, devletin bu hakkı yerine getirmekten kaçınamayacağını belirterek ve henüz tereke paylaşılmamış olduğundan tarafların mülkiyet hakkından çok terekenin bu zararlara uğramadan paylaşılması daha öncelikli olduğunu belirterek yukarıda izah edilen ve re’sen gözetilecek nedenlerle; ihtiyati Tedbir Talebinin Reddi Kararının kaldırılarak İhtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER ve GEREKÇE:
Taraflar arasındaki dava, Tereke (Tespit İstemli) istemine ilişkindir.

Bilindiği gibi; Miras, murisin ölümüyle açılır ve kural olarak kendiliğinden bir bütün olarak mirasçılara geçer. Mirasbırakanın yerleşim yeri sulh hakimi, istem üzerine veya re’sen tereke mallarının korunması ve hak sahiplerine geçmesini sağlamak üzere gerekli olan bütün önlemleri alır. TMK’nın 589.maddesinde açıklanan bu önlemler özellikle kanunda belirtilen hallerde terekede bulunan mal ve hakların yazımına, terekenin mühürlenmesine, terekenin resmen yönetilmesine ve varsa vasiyetnamelerin açılmasına ilişkindir. TMK’nın 590 ile 2003/5960 sayılı TMK’nın Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzük’ün 33/1.maddelerinde belirtilen sebeplerden birinin gerçekleşmesi halinde, sulh hakimi tereke mal ve haklarının yazımı için terekenin defterinin tutulmasına karar verir. Koruma amaçlı defter tutmada, kaydedilen tereke unsurlarının değerlerinin yazılması zorunlu değildir, zira amaç terekenin değerini belirlemek değil terekeyi saptamaktır.
Tereke tespiti davaları delil tespiti niteliğinde olup, istihkak davası niteliğinde değildir. Bu nedenle mahkemece yapılması gereken iş terekeye ait olduğu bildirilen mal varlığı unsurlarını tespit edip deftere geçirmek, bunlardan muhafazası mümkün olmayanlar varsa satıp paraya çevrilmesini sağlamak ve menkuller için de para, döviz vb. varsa bunları tereke malvarlığı olarak bankaya yatırmak; altın vb. ziynet eşyaları varsa bunları tereke mahkemesi kasasına alıp kaydetmek; diğer eşyaları ise ilgilisine veya üçüncü bir kişiye yediemin sıfatıyla teslim etmek ve böylece tespit edilen eşyaları kararda göstermekten ibarettir.
Terekenin tespiti talep edildiğinde mirasçılardan terekenin malvarlığı ile ilgili bilgi istenmesinin yanı sıra mahkemece kendiliğinden malvarlığının bulunabileceği tüm bankalar, tapu müdürlüğü, trafik tescil müdürlüğü, ticaret sicil müdürlüğü, ilgili kolluk birimi gibi kurumlara yazı yazılarak terekenin mevcudu tespit edilmelidir.

Bu itibarla mahkemece, resmi kurumlardan murisin taşınır ve taşınmaz tüm malvarlığına ilişkin bilgi istenerek, tereke mallarını zilyetliğinde bulunduran veya murise borcu olan mirasçıların murisin mali durumu ile ilgili bilgi vermekle yükümlü oldukları hatırlatılarak, bu hususta mirasçılardan bilgi alınmak suretiyle “Türk Medeni Kanununun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzüğün” 33’üncü maddesi gereğince; ölüm anı itibarıyla terekedeki (taşınır veya taşınmaz) mal ve hakların tespit edilip hükümde gösterilmesi gerekir.

Somut olayda; Mirasçılar T2 ve T1 12.12.2005 yılında vefat eden murisin terekesinin tespit edilmesini, terekeye temsilci atanmasını, tereke üzerine tedbir konulmasını talep etmiş, ilk derece mahkemesince ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin ara karar verilmesi üzerine davacılar vekili tarafından istinafa taşınmıştır.

İlk derece mahkemesinin ara kararı davacılar vekili tarafından istinafa taşınmış ise de, mahkemece yapılan yargılama ve yapılan değerlendirmeye göre verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Mahkemenin yapması gereken, talep doğrultusunda tereke mallarının tespitini yapmak ve TMK 589.md. Uyarınca tespit edilen mallar hakkında zaten resen koruma önlemleri alınması gerekir. Dosyadaki mevcut delil durumu itibariyle ihtiyati tedbirin kabulüne gerektirir somut bir delil ve talep bulunmadığından bu aşamada ret kararı verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Dosya içeriğine, toplanan delillere, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, HMK’nın 355. maddesi gereği istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve re’sen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesine ait kararda usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varıldığından, istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK.nun 353/1- b-1 bendi uyarınca esastan reddi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Dörtyol Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 23/09/2022 tarih ve 2022/7 Esas sayılı ara kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1- b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2- Davacılar vekilinin istinafı reddolunduğundan Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 133,00 TL istinaf karar harcından peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 52,30 TL harcın istinafa gelen davacılardan alınarak Hazine’ye irat kaydına,
3- Talep eden tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4- Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde HMK’nın 333. maddesi gereğince ilgilisine iadesine,
5- Dairemizce celse açılmadan gerekli inceleme yapıldığından taraflar leh ve aleyhine vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
6- Kararın yerel mahkemesince taraflara tebliğine,

Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362/1- f maddesi gereğince KESİN olarak oybirliği ile karar verildi.


Miras Avukatı Cem Akar
Scroll to Top